Nereden Nereye
1934 Yılı Ağustos ayının tam ÖndÖrdü akşamı üç at arabası, yıllarca oturdukları, yattıkları, kalktıkları evlerinin Önündeki avlunun ortasına getirilip yola çıkmak için hazırlanınca ortalık buz kesti. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Sanki hiç kimse nefes almıyordu, havada soluksuz bir sessizlik vardı. Yaşayanların Ölüm sessizliği. Yolculuğun gerçekleşeceğini gÖrdükçe, herkes zihinlerin en derin gizli bÖlmelerini zorlayarak ait oldukları bu topraklardan neden ayrılmak zorunda olduklarını içlerinde derinden acı hisederek düşünmeye başladılar.Yağız atların çektiği arabalara binen yolcular, kalanların arkalarından dÖktükleri sulara bile bakmadan yasemin kokan gecenin içinden sırtlarına acılarını yükleyip yola çıktılar.Yatakta, boyası dÖkülmüş kirli gri renkli tavana bakarken anasının tütün toplarken kanayan parmakları aklına gelince gÖzleri yaşardı. Anasını çok Özlemişti, her geçen gün ruhundaki hasret, Ölüm artıyordu. Neredeyse iki yıldır aileden kimseyi gÖrmüyordu.rdquo; ldquo;Konuşmasına sakin, derinden gelen bir sesle ve sesine trajik bir anlam vererek, güneş yanığı yüzünü hafif yukarı kaldırıp yuvarlak kara gÖzlerini kısarak, işlerin iyi gitmediğini sÖyleyen Ersin, bu işi yapmayacağı sÖyledikten sonra ülkeden ayrılmak istediğini ve gitmek için hazırlıklar yaptığını sÖyledi.Manzara harikaydı, bu Öldürücü güzel beyaz ilk bakışta nasıl da gÖz alıcıydı, çekiciydi, güzeldi. Beyaz her zaman güzelliğin, temizliğin saflığın sembolü olarak bilinir. Ama bu güzel sonsuz beyaz bizleri eziyor, yaşam dengemizi bozuyordu ve de sonunda zamansız Ölümler oluyordu.rdquo; ldquo;Bizi barışın, Özgürlüğün sembolü olarak alıp mitinglerde, gÖsterilerde,seçim meydanlarında hatta maçlarda yüzlercemizi aynı anda havaya savurup uçurtuyorsunuz, Arkasından alkışlıyorsunuz, sonra yine birbirnizle kavga ediyorsunuz, küfürleşiyorsunuz.
Devamını Oku