Osmanlı Hikayeleri 2
Zamanımızdan yüzlerce yıl öncesinde, Osmanlı ülkesinin cumbalı evlerinde, hanımeli kokulu bahçelerin mor sümbüllü köşelerinde, köpük beyazı yalıların sarmaşıklı hanelerinde sabun kokulu insanlar yaşardı. Gülünce gözlerinin içi güler, ağladıklarında vallahi en sahicisinden gözlerinden yaş gelirdi.Kışın mangal başlarında toplanır, kömür ateşinde bol köpüklü kahveler kotarır, kahvelerini yudumlarken de birbirlerine hiç duyulmadık hikayeler anlatırlardı. Yazın mehtaplı gecelerde, bahçedeki kuyuya düşen ay ışığının gölgesinde, asma çardaklarının altında oturup karanfilli şerbetlerini içerken hikayeler söyleyip hikayeler dinlemeye devam ederlerdi.Zaman geçti, asırlar değişti, hikaye söylemek de masal anlatmak da unutulup gitti. Bir zamanların çeşme başlarında, harman meydanlarında, köy kahvelerinde, dost meclislerinde, helva sohbetlerinde anlatılan hikayeleri, yüklüğe kaldırılan yorganlar gibi katlanıp kaldırıldı.Gelin sizlerle güzel bir işin içine girelim. Yorganların arasına saklanan, tavan arasına kaldırılan, bir köşeye konup da unutulan hikayelerimizi yeniden hatırlayalım.
Devamını Oku