Şeriat Devleti’nden Laik Cumhuriyet’e
Bütün topluma Prof. Dr. İlhan Arsel’in bu kitabını okutabilseydik, bu çağda ne Refahyol iskelesine uğrardık, ne din devleti durağında macera arardık. Bu kitabı okumuş olsaydık, Atatürk Türkiye’sinin nimetlerini çoktan kavramış, uygar ufuklara yelken açmış bir toplum olurduk. Çünkü, şeriat düzenine ilişkin her şey Osmanlı döneminde denenmiş. Ama çöküş önlenememiş... Şimdi kitaptan birkaç satırı, Osmanlı ile Atatürk Türkiye'si arasındaki farkı fark etmek üzere aşağıya alıyoruz. Osmanlı'da Başbakan nasıl seçilmiş? Görelim... ...Bunlardan biri rüyaya itibar usulü idi: Şeyhülislam efendi rüyasında birini sadrazamlığa getirilmiş görecek ve padişah da böylece atama işine girişecekti. Örneğin: Hicri 1204 yılında Sultan Selim, hem Şeyhülislam'dan ve hem de Kaymakam Paşa'dan, sadrazamlık için aday göstermelerini ister. Bunun üzerine tayin işi 'istihare'ye bırakılır: Kaymakam Paşa'da aynı şeyi söyler. Buna karşılık Padişah, rüyasında üç kez arka arkaya Cezayirli Gazi Hasan Paşa'yı gördüğünü ifade eder. Hasan Paşa sadarete layık görülür ve 'mührü hümayun' kendisine gönderiliir. Hasan Paşa'nın Sadrazamlığı 3,5 ay sürmüş... Peki sonra? Okuyalım görelim: ...Sadrazam Gazi Paşa'nın ölümünden sonra, onun yerini alacak birini bulmak zorlaşmıştı. Rüya gören pek çıkmadığı için geriye, kura çekme şıkkı kalıyordu. Padişah'ın emriyle, Rumeli'deki vezirlerin adları bir liste halinde Padişah'a sunuldu. Kura, Rusçuklu Hasan Paşa'ya isabet ettiğinden sadrazamlığa o getirildi. Kendisine sadaret mührü verildiğinde şaşırıp kaldığı ve çünkü hiçbir iltiması bulunmadığı için bu 'teveccühe' akıl erdiremediği söylenir. Melih Aşık (Milliyet, 1 Temmuz 1997)
Devamını Oku