Sınır
Bazı sınırları isteseniz de aşamazsınız... Gir Kanıma adlı romanıyla tanınan İsveçli yazar John Ajvide Lindqvist'ten, şaşırma reflekslerini tümden kaybetmişlerin bile aklını başından alacak, imkânsız bir aşk hikâyesi: Sınır. Hayvani içgüdülerinin esaretine boyun eğmeden, ait olmadıkları bir dünyaya ayak uydurma gayretindeki iki aykırı ruhu yalnızlığın kıyısında buluşturan bu sarsıcı novella; ayrımcılığın ve korkunun bir yansıması olarak etrafımızı çevreleyen sınırların hayatımızı nasıl bulanıklaştırdığını gösteriyor. Son yılların yükselen yönetmenlerinden Ali Abbasi tarafından beyazperdeye de uyarlanan ve büyük ses getiren kitap, iyilikle kötülük arasında yer yer belirginleşip yer yer silikleşen devasa bir sınırın orta yerinde kök salan sıradışı bir aşkın gerçeküstücü bir izdüşümü. Bedeni hapishane falan değildi; bedeni içinde oturmanın, ayakta durmanın, hatta uzanmanın bile imkânsız olduğu bir kafesti. Limanda gümrük kontrol memuru olarak çalışan Tina'nın kırk yıllık hayatı, kırk yıllık bir eziyetti. Çocukluğunda geçirdiği doğadışı kaza bir yana, sırf genlerindeki bozukluk bile onu “öteki” yapmaya yeterdi. Yetti de. Tina, yalnızlığı üstüne bir kürk gibi giydi ve kendini, kendini en huzurlu hissettiği yere, ormanın kalbine hapsetti. Sonra bir gün, yine onun kadar tuhaf, onun kadar aykırı, tıpkı onun gibi bir adam geldi. Artık karanlıkta birbirini bulan iki bedendiler. Birbirlerinden ayrılıyor, yeniden birleşiyor, birbirlerinin dalgalarında yuvarlanıyorlardı. Ta ki adam Tina'nın baştan sona yalan hayatını tek hamlede ifşa edene kadar... Kaderi en baştan çizilmiş ıssız bir kadının kırılgan dünyasını ustalıkla betimleyen John Ajvide Lindqvist, Sınır ile kâbuslarımıza girmek için elinden geleni yapıyor ve İskandinav mitolojisinde önemli bir yeri bulunan bazı kötücül canlıları insan suretinde aramıza dolaştırarak yine dehşetengiz bir anlatıya imza atıyor. Onlar bizi kendilerine benzetiyor. Biz de onları kendimize benzetiyoruz.
Devamını Oku